─ Dilerseniz son kitabınız üzerine konuşalım. Ama ondan önce şunu sorayım size: Öykü kitaplarınız art arda yayımlanıyor, çok mu yazıyorsunuz?
─ Yo, hayır. Yirmi yılı geçti yazıyorum. O günden bu yana şöyle bir geriye bakıyorum da, binden fazla öykü yazmışım, romanlar bunun dışında. Her kitaba yirmi beş öykü koyduğumuza göre, şöyle bir seçimle daha hiç yazmadan 20 kitaplık öykü var bende, hiç yeni öykü üretmesem 20 kitap daha rahatlıkla yayımlayabilirim.
─ Bu öyküler nerede yayımlanmıştı?
─ Çoğu Akbaba'da. Bir bölümü de başka dergi ve gazetelerde. Ben bu öyküleri ele alıyorum, gerekli düzeltmeleri yapıyorum.
─ İçeriğini mi?
─ Yo, dilini, biraz da anlatımına el atıyorum. Son kitabımda 20 yıl önce yazmış olduğum öyküler bile var. O zaman eleştirdiğim, o zaman alaya aldığım şey şu anda yine aynı, yerinde duruyor. Duruyor ki ben rahatlıkla bu konuyu son kitabıma alabiliyorum.
─ Ama kitaplarınızda, hiçbir dergide okumadığımız öyküler de var.
─ Elbette. Onları yeni yazıyorum.
─ Peki, niçin daha önce kitap haline getirmediniz bu öyküleri de 1975'ten sonra hızla yayımlamaya başladınız?
─ Yayımlamak yazarın elinde olan bir şey değil ki. Yazar salt yazar. Yayımlamak ayrı bir şey. İlk kitabım 1970'te çıkmıştı, romandı, adı da Gecekondu. Bunu başka romanlar izledi yıl yıl. Kendi kendime "Galiba okuyucu beni romancı olarak tanıyacak" diyordum ki ilk öykü kitabım çıktı. Bando Takımı. Onun ardından diğer öykü kitapları.
─ Kaç öykü kitabınız var?
─ Yedi tane. Sekizinciyi hazırlıyorum. Yılda iki kitap.
─ Çocuklara da yazıyorsunuz.
─ Severek, isteyerek. Belki bilmiyorsunuz benim kitap haline getirilen ilk yapıtım bir çocuk romanıdır. Öyle tutup da çocuk yılı diye oturup yazmadım. Yazarlığa başladığım gün çocuklar için de yazmaya başlamıştım.
─ Kaç çocuk kitabınız var?
─ Yirmi sekiz. Bunlardan dokuz tanesi gülmece roman. Çocukları ağlatmaya hakkımız yok. Büyüyünce zaten yalnız kendi değil, anası bile ağlayacak. Onun için çocukları güldürmeliyiz. Ama bilinçli bir güldürme olmalı bu. Şu anda da elimde üzerinde çalıştığım iki çocuk oyunu var.
─ Radyo için mi?
─ Hayır sahne için. Radyoya çocuk oyunu olarak 25 tane yazdım.
─ Çok çalışkan bir yazarsınız. Bu enerjiyi nereden buluyorsunuz?
─ Disiplinli çalışıyorum. Kendim için katı kurallarım var. Kendime verdiğim söz benim için çok önemli, o sözü yerine getirmeliyim. Öyle orada, burada meyhanede söz üretecek zamanım yok. Yürek küt küt diye duracak bir gün. Ölmek hiç önemli değil, yazmamak, çalışmamak önemli. Yazarın büyük sorumluluğu var bu ülkede...
(Muzaffer İzgü ile Mülâkat, H. Çetinkaya, Cumhuriyet, 19.08.1981)