Atatürk ve Din Öğretimi

Atatürk'ün, Dinin Anlaşılmasına Verdiği Önem

• Din, Yüce Allah tarafından gönderilen ilahî ilkeler bütünüdür. Bu ilkelerin temel amacı insanların dünya ve ahirette mutlu olmalarını sağlamaktır.

• Din insana adaletli, dürüst, güvenilir olmayı, başkalarıyla iyi geçinmeyi emreder. Emanetleri korumayı, verilen sözleri tutmayı öğütler. Yalan, hile, gıybet, çekememezlik, kin, nefret, düşmanlık, ayrımcılık gibi kötülüklerden uzak durmayı buyurur. Toplumsal barışa zarar verecek söz ve davranışlardan kaçınılmasını ister. Dinin öğütlerine uyan insanların çoğaldığı toplumlarda mutluluk ve huzur da artar. Herkes güven içinde yaşar. Bu nedenle de dinin fert ve toplum hayatı açısından vazgeçilmez bir yeri vardır.

• Din doğru anlaşılmazsa toplumda hurafeler, batıl inançlar artar. Din istismarı ve taassup yaygınlaşır. Bundan dolayı da Atatürk din eğitimine ayrı bir önem vermiştir. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Türkçeye çevrilmesine öncülük etmiştir. Cuma ve bayram namazlarında okunan hutbelerin öğüt kısmının Türkçeleştirilmesini sağlamıştır. Onun çabaları sonucunda dinimizin temel kaynakları dilimize kazandırılmıştır.

• Atatürk yaptığı konuşmalarda sık sık dinin anlaşılmasına verdiği önemi vurgulamıştır. Örneğin hutbelerle ilgili bir sözünde, "...Hutbeden maksat, halkın aydınlatılması ve ona yol gösterilmesidir, başka şey değildir. Yüz, iki yüz hatta bin yıl önceki hutbeleri okumak, insanları cahillik ve çağın gerisinde bırakmak demektir. Hutbeyi verenlerin siyasi olayları, sosyal ve medeni olayları her gün izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış aşılamalar yapılmış olur..." demiştir.

• Atatürk, halkımızın din hizmetlerinden sağlıklı bir şekilde faydalanabilmesi için Diyanet İşleri Başkanlığını kurdurmuştur. Başkanlık il, ilçe, nahiye ve köylere atadığı görevlilerle halkın dinî konularda doğru bir şekilde bilgilendirilmesini sağlamaktadır.


Atatürk'ün Okulda Din Öğretimine Verdiği Önem

• Dinin en doğru, en sağlıklı öğrenileceği yer okuldur. Onu öğretecek kişilerse alanında iyi eğitim görmüş öğretmenler, ilahiyat hocaları ve din görevlileridir. Atatürk sadece dine değil, din öğretimine de büyük önem vermiştir. Yaptığı konuşmalarda, söylediği sözlerde din öğretiminin önemini vurgulamıştır. Örneğin bir sözünde, "...Hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerini eşit olarak öğrenmeye mecburuz. Her kişi dinini, din işlerini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da okuldur." demiştir.

• Atalarımız X. yüzyıldan itibaren kitleler hâlinde Müslüman olmuşlardır. Asırlardır İslam’ın ilkelerini uygulamışlar, Kur’an’ı ve Hz. Peygamberi baş tacı etmişlerdir. Dolayısıyla dinin millet hayatında önemli bir yeri vardır. O hâlde dinin doğru yerden ve ehil kişilerden öğrenilmesi gerekir. Dini, iyi eğitim görmemiş, bilgisi yetersiz kişilerden öğrenmek toplumda hurafelerin, batıl inanışların yaygınlaşmasına neden olabilir. İnsanlar din adına, dinin özüne aykırı uygulamalara yönelebilir. Toplumda taassup ve din istismarı artabilir. Atalarımız, "Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder." diyerek bu gerçeğe dikkat çekmişlerdir.

• Atatürk, yaptığı konuşmalarda İslam dininden övgüyle söz etmiştir. Örneğin bir sözünde, "Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi fakat bina yüzyıllardır ihmal edilmiş. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine birçok yabancı unsurlar, yorumlar, boş inançlar binayı daha fazla hırpalamış." demiştir. Böylece din öğretimi konusundaki eksikliğe, olumsuzluklara dikkat çekmiştir.

• Atatürk, devletin din öğretimi konusunda aktif bir rol üstlenmesini istemiş ve şöyle demiştir: "Bence bir defa her Müslüman İslami hükümleri bilmeye mecburdur. O hâlde okullarımızda İslami hükümleri öğreteceğiz…" O, alanında uzman din adamları yetiştirmenin önemini vurgulayan bir sözünde de "Nasıl ki her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahipleri yetiştirmek lazım ise dinimizin felsefi gerçeğini inceleme, araştırma ve öğretme bakımından ilmî, fennî kudrete sahip olacak seçkin ve hakiki din bilginleri yetiştirecek yüksek müesseseler kurmalıyız." demiştir.


Atatürk'ün Din Alimlerine Verdiği Değer

• Atatürk, vatanımızın düşman işgalinden kurtarılıp bağımsızlığa kavuşması için yıllarca cepheden cepheye koşmuştur. Halkımızın işgalcilere karşı örgütlenmesinde, Millî Mücadele’ye katılmasında önemli görevler üstlenmiştir. Toplumun her kesimi hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan Millî Mücadele’de Atatürk’e destek olmuştur. Milletimizin büyük çabası ve mücadelesi sonucunda bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur.

• İstiklâl Savaşı’nın kazanılmasında, devletimizin kurulmasında, halkımızın örgütlenmesinde Atatürk’e destek veren kesimlerden biri de din adamlarıdır. Hoca Raif, Müftü Abdurrahman Efendi, Müftü Hacı Tevfik, Hafız Mehmet Emin, Müftü Kâmil Efendi ve Rıfat Börekçi bunlardan bazılarıdır.

• Bu gibi din adamları Trabzon, Amasya, Diyarbakır vb. birçok ilde insanları Millî Mücadele’ye katılmaya teşvik etmişlerdir. Cumhuriyetimizin kurucusu olan Atatürk de onların bu çabalarından büyük bir memnuniyet duymuştur.

• 24 Eylül 1924’te gerçekleşen Amasya ziyaretinde kendisi için düzenlenen yemekli bir toplantıya Müftü Kâmil Efendi’yi de davet etmiştir. Yemekte yaptığı konuşmada, beş yıl önce Amasya’ya geldiğinde, o kargaşa ve belirsizlik ortamında Müftü Kâmil Efendi’yle de görüştüğünü belirtmiş ve Müftü Efendi'nin ülkenin kurtuluşu ile ilgili olarak halka yaptığı vaaz ve nasihatlerinden övgüyle söz etmiştir.

• Atatürk, kendi zamanında diyanet işleri reisi olan Mehmet Rıfat Börekçi’yi her zaman takdir etmiştir. Huzuruna geldiğinde, onu ayakta karşılamış, iltifat etmiştir. Bu durumdan mahcup olduğunu belirten diyanet işleri reisine Atatürk şöyle cevap vermiştir: "Din adamına saygı Müslümanlığın icaplarındandır." Bütün bunlar, Atatürk’ün dine ve din bilginlerine değer verdiğini göstermektedir.