Peyami Safa - Sanatta Tarihîlik ve Ebedîlik (Makale)

     Bir sanat eseri, yaratıldığı devre göre ve o devrin hassasiyetini, zevkini ve anlayışını en iyi ifade ettiği için mi değer kazanır? Yoksa o devri aşan, her zaman için taze, hatta her zaman yeni güzellikleri keşfedilen ebedî değerlere mi sahiptir? Başka ve daha kestirme bir deyimle, bir eserin, bilhassa bir şaheserin değeri "tarihî" midir, "ebedî" mi?
     Batıda bu mesele çok münakaşa edilmiştir. Geçen asrın büyük Fransız tarihçisi ve filozofu Ernest Renan "İlmin Geleceği" adlı meşhur eserinde tarihî görüşü savunur.
     "Mutlak bir hayranlık daima sathîdir. Hiç kimse benim kadar Pascal'ın "Düşünceler"i ve Roussuet'in "Hitabeler"ine hayran değildir; fakat ben bunlara XVII. asrın eserleri olarak hayranım. Bunlar zamanımızda çıksaydı pek az dikkate değerdi. Hakikî hayranlık tarihîdir."
     Buna karşı, yirminci asrın ve bence dünyanın en büyük romancısı Marcel Proust, klasisizm hakkında bir ankete şu cevabı vermişti:
     "Racine'nin trajedilerinde, Madame De Sevingne'nin mektuplarında, Boileau'da XVII. asrın farkına varmadığı güzelliklerin tadını almak bizce mümkündür."
     Bu fikre göre, her yeni asır, eski eserlerde yeni güzellikler keşfeder. Onların değerleri müelliflerini de, devirlerini de aşmaktadır. "Tarihî" değil, "ebedî"dir.

**********

     Bugün hayatta olanlar ve divan şiirinin dilini ve mazmunlarını anlayanlar arasında onun hayranları pek çoktur. Biri de benim. Fuzûlî'yi, Bâkî'yi, Galib'i, hatta Saadabâd şairi Nedîm'i yalnız devirlerinin en güzel ifadeleri oldukları için değil, hiçbir asırda tükenmesine imkan olmayan ve tazeliklerini her zaman koruyan güzellikleri için severim. Shakespeare de benim için dört asrın üzerinden atlayan ve içinde bulunduğum âna kadar tazeliğini saklayan bir modern muharrirdir.
     Eski eserlerin, devirlerini ifade etmek bakımından tarihî bir değerleri olduğuna şüphe yoktur. Fakat onlar sadece kültür tarihinin bir vesikasından ibaret değildirler. Öyle olsaydı onları edebiyat tarihçilerinden başka kimse okumazdı. Yüzlerce yıl evvele ait şiirleri bugün edebiyat tarihçisi olmayanların da ezberlemiş olmaları, bu eserlerin tarihî değerlerini sonsuz bir geleceği doğru aşan, "her dem taze" güzellikler taşımalarındandır.
     Fakat, acaba, Proust'un dediği gibi, her asır, edebî eserlerde onların zamanında beğenilen güzelliklerinden başka yeni güzellikler de keşfediyor mu? Yoksa bu, her asrın kendi zevk ve tercihine göre yarattığı şüpheli ve indî bir tefsir tarzı mıdır?
     Eski eserleri her yeni asrın eskilerden daha iyi anladığı ve tattığı doğru olmak lazım gelir. Her yeni asrın idrak seviyesi daha yüksektir. Onun her eski şaheserde yenilikler keşfetmesi bizi şöyle bir hakikate götürüyor: Bir eseri yalnız yazan değil, okuyan da yaratır. Yeni ve üstün bir hayal ve telâkki  seviyesinde okunan eser onun tükenmez imkanlarını gerçekleştirir ve ona yeni değerler kazandırır. Birçok büyük muharrirlerin öldükten sonra ve asırdan asra daha çok beğenilmeleri gittikçe daha yeni ve üstün tefsir imkanlarına kavuşmalarındandır. Bir Fransız romancısının hatırımdan çıkmayan bir sözü vardır. "Yirmi bin sene sonra okunmayacağımı bilseydim kalemi elime almazdım."
     Gerçek sanatçı "ebedî"nin sözcüsüdür.

Peyami Safa, Sanat Edebiyat Tenkid'den, Milliyet, 12 Ekim 1958