Sövmek (küfür etmek) Müslümana yakışmaz

Enes bin Malik (radiyallahü anh) rivayet etti ki: Resulullah (s.a.v.) hiçbir şahsa kötü söz söyleyen, lanet eden ve söven bir kişi olmadı. (Bir kimseye) darıldığında "alnı topraklanası o kimseye ne oluyor?" derdi. (Buhârî, c.7, s.84)

     Günümüz toplumları manevi kirlilik anlamında öyle bir hale geldi ki artık büyük-küçük bütün günah çeşitleri alenen ve çokça işlenir oldu. Geçmiş Peygamberlerin ümmetleri bazı büyük günahlarda çok ileri giderler, ancak yine de hem dünya hem de ahiret helakına uğrarlardı. Ancak şu anda Müslim-gayri müslim farketmez birçok toplum günah dağlarının zirvelerinde geziniyor. Hatta bu günahlar insanlar tarafından çeşitli kamuflajlar giydirilerek masum gösterilmeye çalışılıyor. Çünkü insanlar birbirlerini aldatarak, dolandırarak, çalarak paralar kazanıyorlar! Kötü davranışları insanlar arasında yaygınlaştıran, özendiren faktörler ise sürekli mesai yapıyorlar.

     Televizyonlardaki yarışma, aksiyon programları, diziler, sinema filmleri, bilgisayar oyunları, online oyunlar, kötü arkadaş çevresi gibi birçok etken insanların hayatını, ahlakını olumsuz yönde etkiliyor. Örneğin dedikoduyu, kıskançlığı, kini, hasedi yaygınlaştıran programlar var. Bunun yanında şiddeti, kavgayı körükleyen programlar, oyunlar var. İnsanları kötü söz söylemeye teşvik eden programlar var. İşin üzücü yanı ise bu tür yayınların halkın büyük çoğunluğu tarafından itibar görmesi. Bilimsel, eğitsel ve kültürel yayınlar çok az tercih edilip isimleri dahi bilinmezken, her lafında küfür eden, kavgacı ve şiddet yanlısı bir insanı konu alan, hırsızlığı, dolandırıcılığı özendiren, evlilik dışı ilişkileri masum ve normal gösteren sinema filmleri gişe rekorları kırabiliyor. Hatta 2., 3. serileri çekilebiliyor. Bir spor karşılaşması bile çoğu zaman küfürlerle, kavgalarla izleniyor. Sporun dostluk ve kardeşlik olması gereken bir ortamda insanlar deyim yerindeyse birbirlerini yiyorlar. Uzaktan bakınca acaba bu insanların yurtları mı işgal edildi, ya da birileri namuslarına, canlarına mı kastetti diye düşünmeden edemiyoruz.

     Her işimizde, her sözümüzde, her davranışımızda yegane örnek almamız gereken Resulullah'ın (s.a.v.) hayatı bizlere bu konuda da ışık olmaya, doğruları ve yapılması gerekenleri göstermeye devam ediyor ve kıyamete kadar da edecek. Yazımızın başında sahabeden Enes bin Malik'in (r.a.) Peygamber Efendimizden naklettiği hadis, O'nun (s.a.v.) sövme ifade eden kelimeleri hiç ağzına almadığını belirtiyor. Konuyla ilgili başka bir hadis-i şerifte ise Peygamberimiz; "Biri sana dil uzatır ve sende olmayan bir kusurla seni ayıplarsa, sen onu sahip olduğu kusurla dahi ayıplama. Onu, günahı kendine, sevabı sana olduğu halde terk et. Kimseye asla sövme." (Câmiu’s-Sağîr, 1/66) buyurmaktadır.

     Sövme eyleminde sövülen kişi masum ise söven kişi hem birine iftira ettiği için hem de kötü söz söylediği için günaha girmiş oluyor. Aynı zamanda kalp kırdığı ve hakaret ettiği için de günaha giriyor. Bütün bunların hepsi kul hakkını ihlal de sayılıyor. Yani mahşerde mağdur ettiği, kalbini kırdığı kişinin günahlarını yükleneceği gibi, kendi sevaplarını da ona verecek ve borcunu ancak böyle ödeyebilecek.Eğer sövülen kişi masum değilse bu defa söven kişi kötü söz söylediği için günaha girmiş oluyor. Sonuçta sövme eylemi sahibini her hâlukârda zarara götürüyor. Bu durumun maddi zararı da var tabiki. Eğer kendisine küfredilen kişi karşılık verirse bu sefer şiddetli kavgalar, hatta yaralanmalar, ölümler olabiliyor. Bu gibi durumlarda kamil iman sahibi bir Müslümana düşen ise Peygamberimizin de dediği gibi söven kişiye karşılık vermemek, hatta onun ıslahı için dua etmektir. Çünkü iyiliğe iyilikle karşılık vermek her kişinin, kötülüğe iyilikle karşılık vermek ise er kişinin kârıdır. Bize yapılan hakarete, küfüre tepkisiz kalmak, karşılık vermemek belki gururumuzu incitebilir, belki orada bulunan insanlar tarafından ayıplanabilir, bu erkekliğe sığar mı diye düşünenler olabilir. Erkeklik karşımızdakinin seviyesine inmek, bile bile günaha dalmak değildir, insanların beğendiği gibi davranmak değildir. Allah'ın ve Resulünün istediği gibi davranabilmektir. Er kişi hasmının değil, nefsinin bileğini bükebilendir. Peygamber Efendimiz Mekke'de ilk tebliğ vazifesine başladığı zaman hakaretin de, sövmenin de, eziyetin de en âlâsıyla karşılaştı. Ama O sabretti, karşılık vermedi, onlar gibi olmadı, onların seviyesine inmedi. Allah'a sığındı ve görevini yapmak için elinden geleni yaptı. Sonuçta çok kısa bir sürede İslamiyet bütün Arap yarımadasına yayıldı. Eğer Peygamberimiz şiddete şiddetle, küfüre küfürle, hakarete hakaretle karşılık verseydi acaba yüce görevinde bu kadar başarılı olabilir miydi? Bu sorunun cevabı için Kur'an'a baktığımızda "Eğer kaba, katı yürekli olsaydın etrafından dağılıp giderlerdi." (Al-i imran, 159) ayetini görüyoruz. Nitekim tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır. Ama küfür, hakaret lafızları kötülükten başka bir işe yaramaz. Aşağıda Hz. Ali'nin bir savaş esnasında kendisine yapılan ağır hakarete nasıl muamele ettiği ve sonucunun ne olduğu ile ilgili bir hikaye bu konuda iyi bir örnektir:

     Allah'ın aslanı Hz. Ali bir savaş esnasında düşmanı olan yiğitle epeyce vuruşarak sonunda onu yere yıkıp öldürmek üzereyken, o düşman askeri Hz. Ali'nin mübarek yüzüne tükürdü. Bunun üzerine Hz. Ali düşmanını bırakarak ayağa kalktı:
"Yürü git, seni öldürmekten vazgeçtim, serbestsin" dedi. Savaşçı bu duruma şaştı: "Beni altedip öldürmek üzereyken neden vazgeçtin. Seni ne alıkoydu?" diye sordu. Hz. Ali cevap verip şöyle dedi: "Ben seninle Allah yolunda ve sırf Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için savaşıyordum ve onun için seni öldürecektim. Sen yüzüme tükürünce öfkelendim, sana kızdım. Eğer o an öldürseydim, sana olan kızgınlığımdan dolayı bunu yapmış olacaktım. Yani seni Allah rızası için değil de kendi nefsim için öldürmüş olacaktım. İşte bu düşünceyle seni serbest bıraktım." Bunu duyan adam, bu büyük asâlet ve ince anlayış karşısında iman ederek müslümanların safına katıldı. (Mesnevi, C.I, beyit: 3721 vd.)

     Sövme eyleminin toplumumuzda yaygın olan bir diğer adı malumunuz olduğu üzere "küfür etmek"tir. Küfür kelimesinin anlamı aslında dinden çıkmak, imanını kaybetmek demektir. Peki bu durum sövme yoluyla olabilir mi? Pekala olur. Çünkü bazen insanlar Allah'a, kitaba, dine, v.b. mukaddesata sövüyorlar. Eğer bu bilinçli yapıldıysa o anda kişinin imanının gitmesine ve küfre düşmesine sebep olur. Böyle bir durumda hemen kelime-i şehadet getirmelidir. Tabii o derece ağır küfür eden bir insan yaptığı işin bilincinde mi o da ayrı bir konu. Zaten bütün bu olumsuzluklar genelde eğitim eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Belki kişi iyi bir öğrenim, hatta iyi bir dinî öğrenim görmüş olabilir. Ancak eğitimi zayıfsa, yani öğrendiği bilgileri davranış haline getiremediyse o zaman edinilen bilgilerin pek faydası olmamaktadır.

     Bir toplumda huzur ve güven ortamı insanların birbirlerine saygılı, sevgili, hoşgörülü olmalarıyla mümkündür. Yaratılan bütün varlıkları ve başta insanı, Yaratan'dan ötürü sevmek kulluk görevimizdir. Özellikle trafikte araç kullanırken, stadyumda, evde, kahvede maç izlerken, birisiyle tartışırken, konuşurken, alışveriş yaparken kısacası hayatımızın her safhasında saygılı, hoşgörülü olmalıyız ki maddi ve manevi anlamda kazançlı olalım. Yazımızı yine bir hadis-i şerifle bitirelim:

"Müslüman, Müslüman’ın elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir." (Riyâzu’s-Sâlihîn, 211)

Sevginin, hoşgörünün hakim olduğu bir toplum dileklerimle selamlar, saygılar, sevgiler.

Yazar: Hüseyin ARASLI.


BİBLİYOGRAFYA
Bilmen, Ömer Nasuhî, Büyük İslam İlmihali, Akçağ Yayınları, Ank. 1996.
Buharî, el-Camiu's-Sahih.
Can, Şefik, Mesnevî Hikayeleri, Ötüken Neşriyat, İst. 2008.
İmam Nevevî, Riyazü's-Salihîn.
İmam Suyutî, el-Camiu's-Sağîr.
Kur'an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ank. 1997.