» Şeyhî'nin en beğenilen ve tanınan eseridir.
» 126 beyitten meydana gelen bir mesnevidir.
» Önce I. Mehmed'e, sonra da II. Murad'a takdim edilmiştir.
» Har-name, Türk edebiyatında hiciv türünün en güzel örneğidir.
» Sade ve güzel bir Türkçe ile yazılmıştır. İfadesi güçlü, hicvi ince ve zariftir.
» Hemen her beyti sehl-i mümteni özelliği taşımaktadır.
Konusu: Yük taşımakta çok sıkıntılar çeken çelimsiz, zayıf bir eşeğin başından geçenlerin anlatıldığı eserde olay kuvvetli tasvirlerle ve hayvanlar şahıslaştırılarak hikaye edilmiştir. Aslında eserdeki olaylar Şeyhî'nin başından geçen ve gerçek hayattan alınan olaylardır.
Yazılış sebebi: Osmanlı Sultanı Çelebi Mehmed Han 1415'te Karaman savaşı esnasında rahatsızlanır. Bunun üzerine padişahın tedavisi için Ankara'ya davet edilen Şeyhî, tedavide üstün başarı gösterince padişahın iltifatına mazhar olur ve kendisine birçok hediyeler verilir. Ayrıca hediyelerle birlikte Dokuzlar köyü tımar olarak Şeyhî'ye verilir. Şeyhî kendisine verilen köye gider ancak köyün eski sahipleri onu köye sokmazlar. Bir de dövüp elindeki malını gasp ederler. Şeyhî bu olay üzerine başından geçenleri hicvederek anlattığı "Har-name"yi yazar ve Çelebi Mehmed'e takdim eder.
Har-nâme'den (özet)
Bir eşek var idi zaîf ü nizâr
Yük elinden kati şikeste vü zâr
Gâh odunda vü gâh suda idi
Dün ü gün kahr ile kısuda idi
Ol kadar çeker idi yükler ağır
Ki teninde tü komamıştı yagır
Nice tü kalmamıştı et ü deri
Yükler altında kana batdı deri
Eydür idi gören bu suretlü
Tan degül mi yürür sünük çatlu
Dudağı sarkmış ü düşmüş enek
Yorulur arkasına konsa sinek
Doğranır idi arpa arpa teni
Gözü görünce bir avuç samanı
Kargalar dirnegi kulağında
Sineğin seyri gözü yağında
Arkasından alınsa palanı
Sanki it artığıydı kalanı
Birgün ıssı eder himayet ana
Yani kim gösterür inayet ana
Aldı palanını vü saldı ota
Otlayarak biraz yürüdü öte
Gördü otlakta yürür öküzler
Odlu gözler ü gerlü göğüzler
Har-ı miskîn eder iken seyran
Kaldı görüp sığırları hayran
Ne yular derdi vü ne gâm-ı palan
Ne yük altında hasta vü nâlân
Acebe kaluru tefekkür eder
Kendi ahvâlini tasavvur eder
Ki biriz bunlar ile hilkatte
Elde ayakta şeklü sûrette
Bunların başlarına tâc neden
Bizde bu fakr-u ihtiyâc neden
Var idi bir eşek ferasetlü
Hem ulu yollu hem kisayetlü
Ol ulu katına bu miskin har
Vardı yüz sürdü dedi ey server
Sen eşekler içinde kâmilsin
Âkil ü şeyh ü ehl ü fâzılsın
Nesebindir mesel hatîblere
Nefesin hoş gelir ediblere
Bugün otlakta gördüm öküzler
Gerüban yürür idi göğüzler
Her birisi semiz ü kuvvetli
İçü vü dışı yağlı vü etli
Yok mudur gökte bizim yıldızımız
Ki olmadı yer yüzünden boynuzumuz
Barkeşlikte çün biziz fâik
Boynuza niçin olmadık layık
Böyle verdi cevap pîr eşek
Ey belâ bendine esir eşek
Ki, öküzü yaradıcak Hallâk
Sebeb-i rızk kıldı ol Rezzak
Dün ü gün arpa buğday işlerler
Anı işleyüp anı dişlerler
Bize çoktur hakîkî buyrukta
Nice boynuz kulak ve kuyruk da
Duttu yüz derd ile zaîf eşek
Zâr ü dilhaste vü nahîf eşek
Varayın ben de buğday işleyeyin
Anda yaylayıp anda kışlayayın
Gezerek gördü bir göğermiş ekin
Sanki tutar ol ekin ile kin
Aşk ile depti, girdi işlemeğe
Gâh ayaklayu gâh dişlemeğe
Arpa gördü göğermiş, aç eşek
Buldu can derdine ilaç eşek
Öyle yerdi gök ekini terle
Ki gören der "Zehî kara tarla"
Başladı ırlayup çağırmağa
Anıp ağır yükün anırmağa
Çıkarır har, çün enkerül esvât
Ekin ıssına arz olur arasat
Ağaç elinde azm-i râh etti
Tarlasın göricek bir âh etti
Yüreği sovumadı sövmek ile
Olmadı eşeği dövmek ile
Bıçağın çekti kodu ayruğunu
Kesti kulağını vü kuyruğunu
Kaçar eşşek acıyarak canı
Dökülüp yaşı yerine kanı
Uğrayu geldi pir eşşek nâgâh
Sordu halini, kıldı derd ile âh
Batıl isteyü haktan ayrıldım
Boynuz umdum, kulaktan ayrıldım
Vezin: fâ'ilâtün mefâ'ilün fâ'ilün