Fecr-i Ati topluluğu mensubu olan sanatçılar, Türkçe, Türk edebiyatı, Batı edebiyatı vb konularda yapmak istediklerini, fikirlerini ve iddialarını, birlikte hazırladıkları "Fecr-i Âtî Encümen-i Edebîsi Beyannamesi" ile kamuoyuna duyururlar. Bu beyanname, 1910 yılında Servet-i Fünun dergisinde yayımlanmış olup Türk edebiyatında sanat ve edebiyat meseleleriyle ilgili ilk ortak metindir.
FECR-İ ÂTÎ ENCÜMEN-İ EDEBÎSİ BEYANNAMESİ
Şimdiye kadar memleketimizde edebiyat kelimesinin haiz olduğu ehemmiyeti halka ifham eden (anlatabilen), tereddüt etmeden söyleyebiliriz ki, pek az kimse gelmiştir. Tarih-i edebimizi tedkik edersek en parlak devirlerde bile edebiyatın bütün ihata-i manasıyla (geniş anlamıyla) anlaşılıp anlatılmadığını görürüz. Onun için bizde sanat ve edebiyat, daima boş vakitlerin bir hemdem-i lâtifi (güzel bir arkadaşı) olmaktan fazla bir ehemmiyet almamış ve bunların nasıl terbiye-i hissiyenin tekâmülüne (duygu terbiyesinin gelişimine) hizmet etmek tarikiyle (yoluyla) bir milletin pişvâ-yı terekkiyâtı (gelişmesinin önderi) olduğu takdir edilmemiştir. Edvar-ı kadimden (en eski devirlerden) ayrılıp asr-ı hâzıra (günümüze) doğru gelince yavaş yavaş suret-i telkinin (telkin şeklinin) bir istihaleye (değişime) uğradığını görüyoruz. Kemal Bey ve hem-zamanları (çağdaşları) birçok münasebetle bu husustaki fikirlerini söylemişlerdir. Kemal Bey'in "Edebiyatsız millet, dilsiz insan kabilindendir." sözü meşhurdur. Fakat efkar-ı umumiyenin (kamuoyunun) anlamaktan ve anlamak için hiç bir rehber-i hayırkâr ve ciddî (hayırlı ve ciddi bir rehber) bulamamaktan mütehassıl (doğan) lâkaydîsine (umursamazlığına) böyle bir cümlenin devâsâz (çare) olması elbette mümkün değildir.
Bu zamana mahsus edebiyatların da bu hususta hidemâtı (hizmetleri) görülmekle beraber Osmanlı efkâr-ı umumiyesinin (kamuoyunun) bu rehberi kat'i surette bulduğu tarih, itiraf etmeli ki, Edebiyat-ı Cedide'nin genç ve faâl zekalarının Servet-i Fünun sahifelerinde ilk tesis-i meslek ettikleri zamana tesadüf eder. Bu heyet-i edebiyenin erkânı, o mecmuanın sahifelerinde muhitini tenvir eden (aydınlatan) bir manzume-i muzîe (ışık veren manzume) vazifesini görüyordu. Fakat hükümetin gittikçe artan zulmü onların kalemlerine ilk darbe-i anif ü kahhârı (sert ve kahredici darbeyi) indirdi. Ve bunlar ilerde tekrar toplanmak ümidi ile dağılıp gittiler. Hürriyetin ilanıyla yeniden ziyalarına intizar edildiği (ışıkları beklenildiği) zaman ise pek az istisnaî ile artık onlar eski melike-i hayalleri olan sanat ve edebiyata karşı bir sehâb-ı lâkaydîye ( umursamazlık bulutuna) bürünmüştür. Bunu söylemekle bizden evvel gelenlere itiraz arzusunda değiliz. Zira onların edebiyatımıza ettikleri hizmeti takdir etmemek herhalde kadirbilmezlik olur. Biz onlara mazi-i meslekleri için teşekkür ile hâl ve istikbâle atf-ı nazar edeceğiz.
İşte bu istikbale bakmak azim ve niyetiyle Fecr-i Âtî teşekkül ediyor. Fecr-i Ati azası kendilerine herkesten ziyade edebiyat-perest ve azim-perver olmaktan fazla bir kıymet ve ehemmiyet atfetmek cesaretini almamakla beraber temelini attıkları bu müessesenin bu beyâbân-ı ilim ve edeb (ilim ve edebiyat çölü) içinde bir sâye-i zar-ı zümürridîn (yemyeşil bir gölgelik) olmasına intizâren şimdilik Avrupa'daki emsalinin küçük bir numunesini temsil ve irae etmesine (göstermesine) çalışacaklardır. Lisanın, edebiyatın ulum-i edebiye ve içtimaiyenin (edebiyat ve toplum bilimlerinin) terakkisine hizmet etmek, ayrı ayrı şurada burada tenemmüv eden (gelişip büyüyen) istidatları sinesinde cem ederek ittihat ve ictimaın (birlik ve beraberliğin) hasıl edeceği kuvvetle tekemmüle (olgunlaşmaya), müsademe-i efkarın (fikirlerin çarpışmasının) parlatacağı barika-i hakikatle (hakikat şimşeği) tenvir-i efkara (fikirleri aydınlatmaya) çalışmak; İşte Fecr-i Ati'nin gaye-i azim ve meramı!
Fecr-i Ati azasının semerat-ı mesaisini (çalışmasının meyvesini) ihtiva edecek bir kütüphane, teessüs etmek (kurulmak) üzeredir. Edebiyat-ı Cedide'nin parlak zekalarına da matla-i envar (nurların doğacağı yer) olma meziyetini haiz olan Servet-i Fünun mecmuası nâşir-i âsârıdır. (yayın organıdır)
Bundan başka memleketimizin terakkiyât-ı fikriye ve hissiyesini temin edecek âsâr-ı mühimme-i Garbiye'yi (Batı'nın mühim eserlerini) kendi azasına ve mükâfatlı müsabakalarla hariçten intihap olunacak (seçilecek) zevata tercüme ve neşrettirmek, umumi konferanslar vererek halkın seviye-i zevk-i edebîsinin i'lâsına (yükselmesine), hudûd-ı mâlûmâtının tevsiine (bilgi hudutlarının genişlemesine) çalışmak, memâlik-i Garbiyye'deki müessese-i mümâsile (Batı ülkelerindeki benzer kuruluşlar) ile tesis-i revâbıt ve münasebât ederek (ilişki ve bağları geliştirerek) memleketimizin tenemmüvât-ı edebiyesini (edebi gelişmesini) Garb'a, Garb'ın envarını âfâk-ı Şark'a nakledecek metin ve ulvî bir nakil vazifesini görmek, Fecr-i Ati'nin cümle-i âmâlindendir (emellerindendir).
Tanzim ve hükümete ita olunan (sunulan) nizamnamenin bir sureti yakında neşrolunacaktır.
Efkâr-ı münevvere ashabının (aydınlık fikir sahiplerinin) bu teşebbüs-i hayrı (hayırlı teşebbüsü) bir nidâ-yı teşçî ve takdir ile (beğenme ve gayretlendirme nidasıyla) karşılayacağına eminiz. Çünkü acı bir itiraf olmakla beraber söylemekten çekinmeyiz ki, memleketimizin ilme, sanata ihtiyacı pek şedidtir (çok şiddetlidir). Bu ihtiyacı telafi için atılacak en küçük adım, rebâya, i'tilâya doğru atılmış demektir; ve bundan mahrum olmak muazzez (çok sevgili) vatan için elîm bir öksüzlüktür.
Fecr-i Âtî Encümeni Edebîsi namına kâtibi Müfit Ratip
Encümenin Azâ-yı Hazırası:
Ahmet Samim, Ahmet Haşim, Emin Bülent (Serdaroğlu), Emin Lâmi, Tahsin Nahit, Celal Sahir (Erozan), Cemil Süleyman (Alyanakoğlu), Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Refik Halit (Karay), Şahabettin Süleyman, Abdülhak Hayri, İzzet Melih (Devrim), Ali Canip (Yöntem), Ali Süha, Faik Ali (Ozansoy), Fazıl Ahmet (Aykaç), Mehmet Fuat (Köprülü), Mehmet Behçet (Yazar), Mehmet Rüştü, Müfit Ratip, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)