Denizlerden
Esen bu ince hava saçlarınla eğlensin.
Bilsen
Melâl ü hasret ü gurbetle ufk-ı şâma bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
Ne sen
Ne ben,
Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ,
Ne de âlâm-ı fikre bir mersâ:
Olan bu mâî deniz,
Melâli anlamayan nesle âşinâ: değiliz.
Sana yalnız bir ince taze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefîl iştihâ, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir ma'nâ,
Ne bu akşamda bir gam-ı nermin
Ne de durgun denizde bir muğber
Lerze-i istitâr ü istiğnâ
Sen ve ben
Ve deniz
Ve bu akşam ki lerzesiz, sessiz
Topluyor bû-yı ruhunu gûyâ,
Uzak
Ve mâî gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak
Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûmuz...
O belde?
Durur menâtık-ı dûşîze-i tahayyülde;
Mâî bir akşam
Eder üstünde daima aram;
Eteklerinde deniz
Döker ervaha bir sükût-ı menâm.
Kadınlar orda güzel, ince, sâf ü leylîdir,
Hepsinin gözlerinde hüznün var
Hepsi hemşiredir veyâhut yâr;
Dilde tenvîm-i ıstırâbı bilir
Dudaklarındaki giryende bûseler, yahut,
O gözlerindeki nîlî sükût-ı istifhâm
Onların rûhu, şâm-ı muğberden
Mütekâsif menekşelerdir ki
Mütemâdî sükûn u samtı arar;
Şu'le-i bî-ziyâ-yı hüzn-i kamer
Mültecî sanki sâde ellerine
O kadar nâtüvan ki, âh, onlar,
Onların hüzn-i lâl ü müştereki,
Sonra dalgın mesâ, o hasta deniz
Hepsi benzer o yerde birbirine...
O belde
Hangi bir kıt'a-i muhayyelde?
Hangi bir nehr-i dûr ile mahdûd?
Bir yalan yer midir veya mevcûd
Fakat bulunmayacak bir melâz-ı hûlyâ mı?
Bilmem... Yalnız
Bildiğim, sen ve ben ve mâî deniz
Ve bu akşam ki eyliyor tehzîz
Bende evtâr-ı hüzn ü ilhâmı
Uzak
Ve mâî gölgeli bir beldeden cûdâ kalarak
Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûmuz...
Ahmet Haşim - Şiir ve Tefekkür, sayı: 1, sayfa: 5-6
20 Ağustos 1325 (2 Eylül 1909)
Kelimeler:
melâl: sıkıntı, gam
mesâ: akşam
âlâm: üzüntüler, elemler
mersâ: liman
iştihâ: istek, arzu
muğber: küskün
lerze: titreme, sallantı
istitâr: örtünme
istiğnâ: naz, gönül tokluğu
bû: koku
cüdâ: ayrı
nefy: sürgün
hicr: göç
menâtık: bölgeler, mıntıkalar
dûşîze: el değmemiş
tenvîm: uyutmak
mütekâsif: yoğunlaşmış, sıklaşmış
nâtüvan: kudretsiz, zayıf
mahdûd: sınırlandırılmış
melâz: sığınılacak yer
tehzîz: hafif titreme