Şeyh Galip - Hüsn ü Aşk - Âvîhten-i Câdû Aşk-râ

Sebk-i Hindî üslubunun son büyük şairi ve Divan edebiyatının son büyük temsilcisi olan Şeyh Galib'in en önemli eseridir. Mesnevi nazım şekliyle yazdığı 2042 beyitlik bu eserinin konusunu tasavvufî aşk oluşturur. Sebk-i Hindi üslubunun en önemli eserlerinden biri olan Hüsn ü Aşk'ın mesnevi geleneğinde farklı bir yeri vardır. Bu farklılık, Şeyh Galib'in kendi ifadesiyle eserinin yenilikçi, orijinal ve özgün olmasından kaynaklanır.


ÂVÎHTEN-İ CÂDÛ AŞK-RÂ (CADININ AŞK'I ASMASI)

Câdû anı gördi bu belâda
Ye's eyledi hışmını ziyade

Cadı onu sıkıntı içinde görünce üzüntüsü kızgınlığını artırdı.


Bir sihr ile çekdi çârmîha
Hem kıldı nişâne tîğ ü sîha

Bir büyüyle onu çarmıha astı; kılıçlara ve şişlere hedef yaptı.


Ol âteşe karşu Aşk u Gayret
Salb oldı ki ala bundan ibret

İbret alsınlar diye Aşk ve Gayret'i bir ateşin karşısında astı.


Nemrûdluk eyleyip kemâhî
Salb eyledi sihr ile o şâhı

Nemrutluk edip tıpkı onun gibi o güzeli büyüyle astı.


Çün görmüş idi çeh-i amîkı
Seyr etdi bu yolda mancınıkı

Aşk, daha önce derin kuyuyu görmüştü; böylece mancınığını da görmüş oldu.


Kandîl gibi o gonca-i ter
Asılma fürûğın etdi ber-ter

Kandil gibi, asılma o körpe goncanın parlaklığını artırdı.


Çünkim sever idi Aşk'ı Câdû
Tahvîfini kasd eder fakat bu

Cadı, aslında Aşk'ı seviyordu. Fakat bu yolla onu korkutmak istiyordu.


Aldı boğazını vehm-nâkî
İncinmedi hiç cân-ı pâkî

Kaygılanma ve endişelenme, (Aşk'ın) boğazını sardı; fakat onun tertemiz canı bu işten hiç incinmedi.


Ol dârda çün hatîb-i minber
Kaldı niçe hafta ol semen-ber

O yasemin bedenli güzel minberdeki hatip gibi asıldığı yerde haftalarca kaldı.


Eylerdi hezâr-gûne efgân
Sanırdı gören hezâr-ı nâlân

Bülbül gibi ağlayıp inliyordu. Görenler onu ağlayıp inleyen bülbül sanırdı.


Gâh etdi sipihre arz-ı bî-dâd
Gâh eyledi Hüsn'e âh u feryâd

Kimi zaman felekten şikayetçi oldu, kimi zaman Hüsn için ağlayıp sızlandı...


Gâh eyledi bahtına hitâbı
Tîz eyledi nâvek-i itâbı

Kimi zaman da azar okunu bileyip bahtına seslendi.


Ey baht nedir bu bî-vefâlık
Hiç yok mı seninle âşnâlık

Ey baht! Bu vefasızlık neyin nesidir? Seninle hiç mi tanışıklığımız yok?


Cânân dutalım ki bî-vefâdır
Hem âdetidir ve hem sezâdır

Diyelim ki sevgili vefasız biridir; Bu onun adetidir, kendisine yakışan budur.


Âşıkda gam u belâ gerekdir
Dildâr ise bî-vefâ gerekdir

Âşıkta gam ve bela, sevgilide vefasızlık olmalıdır.


Sen bâri o şîve-kâra uyma
Gel şîve-i rüzgâra uyma

Bari sen o işveliye uyma. Gel, feleğin tarzına tâbi olma.


Ne anda ne bunda buldı te'sîr
Fehm etdi ki cümle kâr-ı takdîr

Onda da bunda da bir etkisi olmadığını gördü. Anladı ki her şey takdir işi.


Geldi yine başına şuûrı
Yâd eyledi rahmet-i Gafûr'ı

Yine aklı başına geldi ve günahları bağışlayan Allah'ın rahmetini düşündü.


Ey hâlik-i ins ü cân rahm et
Yok bende tüvân amân rahm et

Ey insanların ve cinlerin yaratıcısı olan (Allah'ım)! Merhamette bulun, bende güç kalmadı.


Takdîr yok ise vasl-ı yâre
Al cânımı ver o şîve-kâre

Kaderimde sevgiliye kavuşmak yoksa canımı al ve o işveliye ver.


Bin fikr ile söylenip perîşân
Ma'bûdına kıldı âh u efgân

Binbir düşünce içinde perişan bir hâlde söylenip durdu; kendisine kul olduğu Allah'a ağlayıp sızlandı.

Mef'ûlü mefâ'ilün fe'ûlün